BEŞİKTAŞ VE İNEBOLU
Yüzbaşı Şeref, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Divan Kurulu üyesiydi... ve futbol takımında da kalecilik yapıyordu. teknesinin altını onaran bir balıkçıyı seyre daldı...
Kan çanağına dönen gözlerini uzaklara dikmişti... İçinde fırtınalar kopuyordu. Sırtına dokunan bir elle irkildi. Kafasını kaldırdı. Biraz önce teknesini onarırken seyrettiği denizci bir şeyler söylüyordu.
Ama Şeref duyamıyordu onu. Sararmış dişlerine bakarak denizcinin, anlamaya çalıştı söylediklerini.
- Asker ağa, asker ağa...
- Efendim.
- Okuman, yazman var mıdır?
- Evet. Hayrola?
- Ağam be, teknenin adını yazsan olur mu?
- Tamam. Nedir teknenin adı?
- Kardelen
- Yavuklunun adı mı?
- Hee... Nerden bildin?
Harp Okulu’nda aldığı ‘hat’ dersi ilk kez işine yarıyordu. Şeref, kardelen şekline benzer bir motifle yazdı tekneye denizcinin sevgilisinin adını...
- Ya ağam, çok güzel oldu. Sana borçlandım şimdi ben.
- Olsun, bir gün ödersin. Nerelisin sen?
- İnebolulu’yum. İstanbul’daki Rum meyhanelerine tuza basılmış torik getiririz biz. Fener’i dönerken teknenin altını vurdum. Burada onarıyorum. Kısmetse öğlen namazı tekneyi indirip İnebolu’ya yelken basacağım.
Birden Kardelen geldi Şeref’in aklına. Kardelen vardı ya İnebolu’ya giden. “Neden olmasın?” diye söylendi. “Dur, celallenme hemen” diyen Fetgeri’ye Kardelen’i anlattı.
Artık Şeref’i durdurmanın imkânı yoktu. Yukarı çıktı, üç beş parça eşyasını bez asker torbasına sıkıştırdı. İki dost sarıldılar. “Şu torbayı da al, lazım olur belki” dedi Fetgeri.
“Nedir bu?” diye sordu Şeref. “Denize açılıncaya kadar sakın açma” cevabını aldı.
Kardelen denize inmişti. Tam yelken açmaya hazırlanırken, bir sesle irkildi denizci:
- Tayfa lazım mı?
- Buyur ağam. Hayırdır, nereye?
- Senin gittiğin yere. Hatırlarsan bana borcun vardı, ödeşmiş oluruz.
Kardelen, Anadolu Feneri’ni geçip Karadeniz’e açılırken; Şeref, Boğaz’ın süsü erguvanlara son kez baktı. Bu güzelim renkleri İngilizler’e bırakıyordu. Yaralı elini Karadeniz’in az tuzlu sularında yıkadı. Temiz bir bez parçası aradı sarmak için... Fetgeri’nin verdiği çantanın düğümünü açtı.
İçinde beyaz bir beze sarılı yuvarlak bir şey vardı. Açtı bezi ve o anda Kardelen’in içine bir futbol topu yuvarlandı. Gözlerine inanamadı. Bu top, mahalli ligde gol yemeden şampiyon oldukları ve hatıradır diyerek sakladıkları “Erthold” marka, içten lastikli pahalı futbol topuydu.
1924 yılında bir gün, Fetgeri’nin Akaretler’deki konağına bir kadın geldi.
Elinde bir torba vardı. Ahmet bey, bu beklenmedik misafirin getirdiği torbadan çıkan futbol topuna uzun uzun baktıktan sonra sordu:
- Nedir bu bacım, nerden buldun bu topu?
- İstiklal Savaşı’nda şehit düşen kocamın vasiyetiydi, ona bir şey olursa bu topu mutlaka size vermemi istemişti.
- Senin adın ne bacım?
- Kardelen...
Kan çanağına dönen gözlerini uzaklara dikmişti... İçinde fırtınalar kopuyordu. Sırtına dokunan bir elle irkildi. Kafasını kaldırdı. Biraz önce teknesini onarırken seyrettiği denizci bir şeyler söylüyordu.
Ama Şeref duyamıyordu onu. Sararmış dişlerine bakarak denizcinin, anlamaya çalıştı söylediklerini.
- Asker ağa, asker ağa...
- Efendim.
- Okuman, yazman var mıdır?
- Evet. Hayrola?
- Ağam be, teknenin adını yazsan olur mu?
- Tamam. Nedir teknenin adı?
- Kardelen
- Yavuklunun adı mı?
- Hee... Nerden bildin?
Harp Okulu’nda aldığı ‘hat’ dersi ilk kez işine yarıyordu. Şeref, kardelen şekline benzer bir motifle yazdı tekneye denizcinin sevgilisinin adını...
- Ya ağam, çok güzel oldu. Sana borçlandım şimdi ben.
- Olsun, bir gün ödersin. Nerelisin sen?
- İnebolulu’yum. İstanbul’daki Rum meyhanelerine tuza basılmış torik getiririz biz. Fener’i dönerken teknenin altını vurdum. Burada onarıyorum. Kısmetse öğlen namazı tekneyi indirip İnebolu’ya yelken basacağım.
Birden Kardelen geldi Şeref’in aklına. Kardelen vardı ya İnebolu’ya giden. “Neden olmasın?” diye söylendi. “Dur, celallenme hemen” diyen Fetgeri’ye Kardelen’i anlattı.
Artık Şeref’i durdurmanın imkânı yoktu. Yukarı çıktı, üç beş parça eşyasını bez asker torbasına sıkıştırdı. İki dost sarıldılar. “Şu torbayı da al, lazım olur belki” dedi Fetgeri.
“Nedir bu?” diye sordu Şeref. “Denize açılıncaya kadar sakın açma” cevabını aldı.
Kardelen denize inmişti. Tam yelken açmaya hazırlanırken, bir sesle irkildi denizci:
- Tayfa lazım mı?
- Buyur ağam. Hayırdır, nereye?
- Senin gittiğin yere. Hatırlarsan bana borcun vardı, ödeşmiş oluruz.
Kardelen, Anadolu Feneri’ni geçip Karadeniz’e açılırken; Şeref, Boğaz’ın süsü erguvanlara son kez baktı. Bu güzelim renkleri İngilizler’e bırakıyordu. Yaralı elini Karadeniz’in az tuzlu sularında yıkadı. Temiz bir bez parçası aradı sarmak için... Fetgeri’nin verdiği çantanın düğümünü açtı.
İçinde beyaz bir beze sarılı yuvarlak bir şey vardı. Açtı bezi ve o anda Kardelen’in içine bir futbol topu yuvarlandı. Gözlerine inanamadı. Bu top, mahalli ligde gol yemeden şampiyon oldukları ve hatıradır diyerek sakladıkları “Erthold” marka, içten lastikli pahalı futbol topuydu.
1924 yılında bir gün, Fetgeri’nin Akaretler’deki konağına bir kadın geldi.
Elinde bir torba vardı. Ahmet bey, bu beklenmedik misafirin getirdiği torbadan çıkan futbol topuna uzun uzun baktıktan sonra sordu:
- Nedir bu bacım, nerden buldun bu topu?
- İstiklal Savaşı’nda şehit düşen kocamın vasiyetiydi, ona bir şey olursa bu topu mutlaka size vermemi istemişti.
- Senin adın ne bacım?
- Kardelen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder